Bolu denince aklımıza hemen Bolulu meşhur aşçılar geliyor olabilir. Ancak aşçılar Bolu’nun tamamına özgü bir kavram değil yalnızca Mengen ilçesinde yoğunlaşan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Bolu ilini daha çok Türkiye’nin batı yarımında en yoğun ormanlara sahip ya da en güzel doğal yeşilliklere sahip il olarak tasvir edersek daha doğru olacaktır. Belki çeşitli Doğu Karadeniz illeri Bolu’dan daha yeşildir ancak Bolu orman olarak bir yoğunluk taşır. Buyurun 1200’lü yıllarında Friglerin elinde olup sonrasında coğrafi bölgesine göre kaderi belirlenen Bolu’ya gittiğimiz zaman nereleri gezelim, neler yapalım sorularına hep birlikte cevap verelim.
Bolu’da Farkına Varılacak Yerler
Sık sık Bolu’da gezilecek yerler gibisinden kavramları diğer iller içinde duyarız, Bolu için ilk akla gelen ve Abant gibi çok bilinen yerler haricinde Bolu’da farkına varılacak yerler kavramını kullanmayı daha uygun görüyoruz.
En Bilinen Yer Abant: Abant’ın çok fazla ziyaretçi almasının ve bilinmesinin en büyük nedeni elbette İstanbul ve Ankara illerine 200km civarında yakın olması ve yollarının yapılı olmasıdır. İstanbul-Ankara karayolundan ya da TEM otoyolundan ayrıldıktan sonra 20dk kadar yol kat ettikten sonra denizden yüksekliği 1300metre olan Abant Gölü’ne ulaşabilmekteyiz. Abant Gölü yaklaşık 15 yıl önce tabiat parkı olarak korunmaya alınmış olsa da göl etrafında ve göle giderken pek çok otel ve pansiyon bulunmaktadır. Bu oteller doğanın içerisinde oksijen ve orman bakımından yoğun olarak göl manzarasına karşı uyanmak isteyen kişiler için çok uygundur. Zengin bitki örtüsü ve yeşilliğin içerisindeki göl manzarası pek çok otel için büyük bir avantaj sayılabilir. Elbette Abant Tabiat Parkına girebilmek için gece konaklamak zorunda da değilsiniz, ailenizle günübirlik gidebilir bütün öğünlerinizi bol oksijenli göl kenarında yer alan piknik alanlarında geçirebilir ve faytonla, atla göl kenarında dolaşmak gibi misafirler için sunulan hizmetlerden de yararlanabilirsiniz.
Gölcük: Gölcük’te aslında göl kenarında yer alan Gölcük Evi açısından epeyce bilinmektedir. Suni olarak yapılmış ve set gölü olan Gölcük ve hemen dibinde bulunan ev oluşturduğu manzara itibarıyla duvar kâğıdı gibi amaçlarla yaygın olarak kullanıldığından bu evin fotoğraflarını görmüş olma ihtimalimiz çok yüksektir. Ancak bu evin Bolu-Gölcük’te yer aldığı bilgisi fotoğraflar kadar yaygın değildir. Bu ev Orman Bakanlığı’nın misafirhanesi olarak hizmet vermektedir ve yalnızca protokol için açıldığını görüyoruz. Gölcük’te Ankara ve İstanbul’dan iki saat, Bolu merkezden ise yine 15-20 dakikalık mesafededir. Gölcük’ün en büyük artısı ise yazın çok farklı bir atmosferle karşılarken kışın gittiğimizde sanki başka bir yere, başka bir bölgeye gitmiş hissi verecek derecede farklı bir atmosferle karşılamasıdır. Yani kısaca Gölcük kışın ayrı güzel, yazın ayrı güzeldir.
Kartalkaya: Yakın çevre tarafından bilinse de Türkiye genelinde benzer turizm bölgeleri kadar adı duyulmamış olan Kartalkaya bir kayak merkezidir. Ankara ve Bolu’da yaşamayan pek çok kişi adını duyduğunu reddetse de Kartalkaya yüksek bir potansiyele sahiptir ve Kartalkaya’da dört adet otel hizmet vermektedir. 2200metre yüksekliğe sahip olan Köroğlu Dağı üzerinde bulunan Kartalkaya tesisleri yarı ılıman bir iklime sahip olduğundan kayak hizmetini yılda 4 ay kadar genellikle aralık ve nisan ayları arasında verebilmektedir. Yarı ılıman bir iklim görülse de mevsiminde üç metreye kadar kar görülebilmektedir. İstanbul ve Ankara’dan 2 saatlik Bolu merkezden ise 45 dakikalık yol sonucunda günü birlik tur şeklinde de gidilebilmektedir.
Yedigöller: Yedigöller Milli Parkı için en iyisini en sona sakladık diyebiliriz. Öncelikle doğada yeşil ve tonlarından farklı renklerinde olduğunu bilmeyenlerin kesinlikle keşfetmesi gereken bir yer diyebiliriz. Ankara İstanbul karayolu üzerinde Ankara’ya daha yakın olan Yeniçağa üzerinden ya da Bolu merkezden Yedigöller’e gidilebilmektedir. Ancak Yedigöller’e kış mevsiminde gidiyorsanız Bolu merkez üzerinden değil Yeniçağa-Mengen üzerinden gitmek zorundasınız çünkü Bolu merkez ve Yedigöller arası genellikle karla kaplı olduğundan yollar kapalıdır. Elbette karlı bir mevsim değilse Bolu merkezden Yedigöller’e gitmek önerimizdir. Çünkü: Arabayla bulutların üzerine çıkmak, bulutların bir gölü andırarak ayaklarınızın altında oluşunu seyretmek, bu manzara eşliğinde yol üzerinde gözleme pişirip çay satan teyzelerden yemek almak, yazın ortasında bile yüksekte içinizi üşüten serinliği yaşamak ya da aşırı oksijenin baş döndürmesi gibi zevklere ulaşılabilmektedir. Yedigöller Milli Parkı pek çok yabani hayvan ve kolay bulunmayan bitki türlerine ev sahipliği yaptığı için önemle korunmaktadır. Gece konaklamak için iki seçenek mevcuttur; İlk seçenek sayısı az da olsa Orman Bakanlığı’na ait konaklama amaçlı ahşap evler, ikinci seçenek ise kamp yapmak. Yollar çok düzgün olmadığından kısa sürede gidilemediğinden, kamp amacıyla giden kişi sayısı daha fazla olmaktadır. Kendi çadırımızı götürüp, kamp için ayrılan bölgede göllerin hemen dibinde çadır kurmak, ağacın içinden çıkan doğal sudan su ihtiyacımızı gidermek, göllerin eşsiz manzarasında zaman geçirmek ve çadırda doğayla iç içe uyumak mümkün. Ayrıca Yedigöller Milli Parkında yalnızca kamp için ayrılan bölge haricinde ateş yakmanın yasak olduğunu da belirtelim. Yedigöller’e gittiğimizde birbirlerine yeraltı akımlarıyla bağlı yedi farklı gölü görerek her birinde farklı bir manzaraya şahit olmak, çok yaşlı anıt ağaçları görmek, göller ve bitki örtülerinde görülen doğa olaylarını öğrenmekte mümkün.
Yorum Yok