Milano Gezilecek Yerler
İtalya’nın para ve ticaret merkezi olma yönündeki işkolik itibarını elinde bulunduran Milano etkileyici bir geçmişe ve zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Augustine Piazza del Duomo’da yer alan bir bazilikada vaftiz edilmiş, Michelangelo ve Leonardo da Vinci’nin yanı sıra besteci Verdi, meşhur tasarımcı Giorgio Armani ve büyük tenör Enrico Caruso da burada yaşamış ve çalışmıştır. Ayrıca Napolyon Duomo’nun içinde taç giymiştir. Mussolini burada Faşist partiyi kurmuştur. Bunların dışında tüm moda dünyası sezonun modasını takip edebilmek adına yılda iki kez Milano’nun podyumlarına gözlerini çevirmektedir. Tüm bu geçmişiyle birlikte Milano sanat, kültür ve mimari hazineleri barındıran olağanüstü bir keşif noktası niteliğindedir.
II Duomo-Katedral
II Duomo olarak bilinen Santa Maria Nascente Katedrali 40 bin kişilik kapasitesiyle dünyadaki en büyük ve en gösterişli kiliselerden biri olarak kabul edilmekte ve Gotik tarzın en muazzam örneğini teşkil etmektedir. İnşası 14. Yüzyılda başlamış cephesi ancak 1800’lü yılların başlarında tamamlanabilmiştir. Çatı 135 adet oyulmuş taş çukurlarla, dış kısım ise 2.245 adet mermer heykel ile bezenmiştir. İç mekanda ise 52 devasa sütun güçlü bir izlenim bırakmaktadır. Orta sahında yer alan vitray pencereler dünyanın en büyük camları olmakta ve en eskisi ise güney koridorda yer almaktadır. Kuzey kısımda yer alan Verdun Nicholas’a ait yedi dallı bronz şamdan, mahzende bulunan sekizgen Borromeo Şapeli’ndeki San Carlo Borromero’nun altın sandığı ve 16. Yüzyıldan kalma Gian Giacomo Medici’nin mezarı en ilgi çekici noktalar arasında sayılmaktadır. Katedarlin çatısında yürüyüş yapmak benzersiz bir deneyimin yanı sıra şehrin genelini kapsayan ve berrak günlerde karla kaplı Alpleri de içine alan muhteşem manzaralar sunmaktadır. Duomo’nun önünde bulunan merkez girişin yakınında, Piazza del Duomo’nun altında yer alan Basilica di Santa Tecla’nın ve Battistero di San Giovanni alle Fonti Vaftizhanesi’nin Milano metro hattı inşası sırasında keşfedilen temellerine inmek de mümkündür.
Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği
Corso Magenta’daki Santa Maria delle Grazie’nin Gotik tuğla kilisesinin inşasına yaklaşık 1465 yılında başlanmış ve Erken Rönesans tarzını yansıtan büyük altı kenarlı kubbesi İtalya’nın en önemli Rönesans mimarlarından Bramante tarafından tasarlanmıştır. Kilise ve Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği’ni de barındıran bitişikteki yemekhane 2. Dünya Savaşı sırasında ciddi tahribatlara uğramış ve yeniden onarımı sırasında kubbede yer alan sgraffito tabloları da gün ışığına çıkarılmıştır. Kuzey koridorunun sonunda Meryem ana atlar panosunun bulunduğu Maddonna dele Grazie şapeli yer almaktadır. Ancak bunların dışında çoğu turistin ziyaret sebebi eski Dominik manastırının yemekhane duvarına resmedilmiş olan da Vinci’nin en ünlü eserini görmektir. Eser 1495 ile 1497 yılları arasında duvar üzerine resmedilmiştir. Mesih’in havarileriyle geçirdiği son yemeğin daha önceki statik sunumlarının aksine Da Vinci sahnenin dramatik ve masalsı bir tasvirini yapmakta ve böylece sanatın gelişiminde önemli bir aşamaya geçildiğine işaret etmektedir.
Galleria Vittorio Emanuele II: Lüks Mağazalar ve Seçkin Kafeler
Piazza del Duomo’nun bir kısmını oluşturan ve diğer kısımda Piazza della Scala’ya açılan Galeri Vittorio Emanuele II Giuseppe Mengoni tarafından tasarlanmış ve 1865 ile 1877 yılları arasında inşa edilmiştir. Zamanının Avrupa’daki en büyük alışveriş merkezi olan yapı mozaik zeminden 48 metre yükseklikte yer alan bir kubbeye sahiptir. İtalya’daki modern mimarinin başlangıcına işaret eden yapı 19. Yüzyıl endüstriyel demir ve cam konstrüksiyonun mükemmel bir örneğini teşkil etmektedir. Günümüzde hala ziyaretçilerin seçkin kafelerde ve lüks mağazalarda bir araya geldiği hayat dolu bir buluşma merkezi olma özelliğini taşımaktadır. Milano sakinlerinin “il salotto” olarak adlandırdığı mekan sosyal yaşamın çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
La Scala Opera Binası
2800 kişilik kapasiteli ve tüm büyük opera bestecileri ve şarkıcılarının eserlerine ev sahip sahipliği yapmış olan La Scala dünyanın en prestijli opera binası olarak kabul edilmektedir. Sezon Aralık ayının başından Mayıs ayına kadar devam etmektedir. Aynı bina içinde yer alan Museo Teatrale alla Scala şehrin simgesi haline gelen performansla ait kostümlere, burada performans sergileyen Verdi, Rossini ve usta şef Arturo Toscanini’ye ait tarihi ve kişisel hatıralara ev sahipliği yapmaktadır. Eğer bir prova söz konusu değilse, müze dünyanın en görkemli opera binalarından olan bu yapının içini ziyaret etme fırsatını sunmaktadır.
Castello Sforzesco-Sforzesco Şatosu
Milano’yu 1277 ila 1447 yılları ve 1450’den 1535 yılına kadar yöneten Visconti ve Sforza ailelerinin sahip olduğu Sforzesco Şatosu 1368 yılında inşa edilmiş ve 1450 yılıında onarıma tabi tutulmuştur. 70 metre uzunluğuna sahip Torre de Filarate orijinal kapı kulesi baz alınarak 1905 yılında tekrardan yaratılmıştır. Şatoda bir dizi müzeden biri olan heykel müzesi Musei del Castello Sforzesco da yer almaktadır. Koleksiyon 1953 yılında Roma’daki Palazzo Rondanini’den getirilen Michelangelo’nun son şaheseri Pietà Rondanini’ye ev sahipliği yapmaktadır. Diğer müzelerde ise dekoratif sanat eserleri, tarih öncesi ve Mısır dönemine ait antikaları kapsayan koleksiyonların yanı sıra müzik tarihi koleksiyonu ve bir silah cephaneliği sergilenmektedir. Resim galerisi Bellini, Mantegna, Lotto, Antonello da Messina gibi ustaların eserlerini barındırmaktadır. Castello’nun iki arka avlusu arasında bir geçit yer almakta ve bu geçit daha sonraları askeri eğitim alanı olarak da kullanılmış olan Milano düklerinin bahçesine açılmaktadır.
Pinacoteca di Brera Sanat Galerisi
1651 ve 1773 yılları arasında inşa edilen Renaissance Palazzo di Brera aslında bir Cizvit koleji iken 1776 yılından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi olarak kullanılmıştır. Bina bir kütüphane ve gözlem evinin yanı sıra İtalya’nın en gözde sanat müzelerinden biri olan Pinacoeca di Brera’ya da ev sahipliği yapmaktadır. Müze özellikle kuzeyli İtalyan ustalarının eserleriyle nam salmaktadır. Avluya giriş yapıldığında heykeltıraş Canova’nın 1809 tarihine ait Napolyon I anıt heykeli ziyaretçileri karşılamaktadır. 15. Yüzyıla ait resimler arasında dikkate değer olanlar özellikle Mantegna’ya ait olmaktadır. Ayrıca Giovvani Belini, Titan, Paolo Verenose gibi ustaların eserlerinin yanı sıra Lorenzo Lotto ve Giovanni Battista Moroni’ye ait portreler de müzenin dikkat çeken parçaları arasında yer almaktadır. Eski ustaların dışında müzede Picasso, Modigliani ve Braque’nun da eserlerine de rastlamak mümkün olmaktadır. Ayrıca yapıda Otto Botanico di Brera olarak bilinen ve iç avlulardan birinde bulunan egzotik ağaçların, havuzların ve 19. Yüzyıldan kalma bir seranın da yer aldığı gizli bir bahçe yer almaktadır.
Sant’Ambrogio
Sant’Ambrogio kilisesi 368 yılında Milano’da doğan ve şehrin koruyucu azizi olarak bilinen St. Ambrose tarafından kurulmuştur. Kilise 9. Yüzyıldan kalma bir kilise korosunun etrafına 12. Yüzylda inşa edilmiştir ve Romanesk mimarisinin başyapıtı olarak kabul edilmektedir. Geniş kemer altların yer aldığı giriş kısmı ve Avrupa’da Romanesk dönemin en başarılı örneğini teşkil eden orta avlu mutlaka görülmesi gereken yerler arasında sayılmaktadır. İçeride ise geç Romanesk tarzda oyulan korkuluk ve 4. Yüzyıla ait Stilcone lahiti görülmeye değer ziyaret noktalarıdır. Yüksek mihrabın pervazı ise 865 yılında yapılmıştır ve Karolenj sanatanın baş yapıtı olarak kabul edilmektedir. Sağdaki son şapel üzerinde ise 4. Yüzyıla ait Sacello di San Vittore’nin mozaik kubbesi yer almaktadır.
Piazza dei Mercanti
Piazza del Duomo’ya beş dakikalık yürüme mesafesinde bulunan Piazza dei Mercanti ziyaretçilerine Ortaçağa doğru geri adım attıkları hissini yaşatmaktadır. Palazzo della Ragione eski belediye binası 1233 yılında inşa edilmiştir ve bu küçük meydanı taş pazarı çarşısı ile birlikte ticaret hayatının merkezine dönüştürmüştür. Piazza’nın diğer tarafını çevreleyen ve 1316 yılında siyah beyaz mermer kullanılarak inşa edilen Loggia delgi Osii’de hakimler ve noterler için ofisler yer almaktadır. Ortaçağ ortamıyla bağdaşmayan tek yapı olan Rönesans hukuk mahkemeleri binası da meydanda ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Ayrıca 1272 yılından kalan Torre del Comune kulesi de görülecek yerler arasında sayılmaktadır.
Poldi-Pezzoli Müzesi
Seçkin ve soylu bir aileye ait olan bu eski ev Boticelli, Piero della Francesca, Guardi, Mantegna’nın tablolarının yanı sıra mücevherat, gümüş, bronz, porselen, Etrüsk seramiği, zırh ve silahları da kapsayan bir koleksiyonu barındırmaktadır. Müzedeki tekstil eserleri arasında Flaman ve İran halıları, el işlemesi dantel koleksiyonu ve Boticelli’nin tasarladığı çok nadir bir nakış işlemesi de yer almaktadır.
Leonardo Da Vinci Bilim ve Teknoloji Ulusal Müzesi
Eski bir Olivet manastırında yer alan müzede geçmişten günümüze kadar uzanan bilim ve teknoloji tarihinin gelişim süreçleri sergilenmektedir. Leonardo Da Vinci’nin birçok icadının çalışma yöntemini gösteren eskizlerinin yer aldığı Leonardo Da Vinci Galerisi özellikle ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Fizik alanında ise Galileo, Volta ve Newton tarafından kullanılan aparatların yanı sıra merceklere, telgraf sistemine, ulaşım ve demiryollarına, metalürji ve motorlu taşıtlara yönelik bölümlerin yer aldığı sergiler bulunmaktadır. Müze İtalyan fizik, teknoloji ve endüstri tarihini temsil eden 15 binden fazla teknik ve bilimsel esere ev sahipliği yapmaktadır.
Modern Sanatlar Galerisi
Köşk günümüzde orijinal sıva işlerini ve dekoratif ayrıntıları barındırmakta ve Milano’nun modern sanat koleksiyonu için bir vitrin olma niteliğini taşımaktadır. Renoir, Matisse, Rouault, Modigliani, Dufy ve Picasso gibi önemli sanatçıların eserlerinin yer aldığı koleksiyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Canova ve çağdaşlarının heykellerini içeren seçkin ve geniş bir Neoklasik heykel grubu da yer almaktadır. Zeminde İngiliz tarzı bir bahçe ve botanik park bulunmakta ve bitişiğinde çiçek bahçeleri ile birlikte halka açık bahçeler ve oyun alanları yer almaktadır. Giardini Pubblici’nin yanında ise Doğal Tarih Müzesi bulunmakta ve müzede dünyanın biyo-çeşitliliğine yönelik 100 ayrıntılı diyorama sergilenmektedir. Özellikle paleontoloji bölümü tavanda asılı duran olağanütstü bir pliosaurus’un gözler önüne sergilendiği en dikkat çekici noktalar arasındadır.
Sant’Eustorgio
Sant’Eustorgio’nun Romanesk bazilikası 12. ve 13. yüzyıllarda inşa edilmiş ve bir yüzyıl sonrasında da çan kulesi eklenmiştir. Ön cephesi ancak 1863 yılında tamamlanabilmiştir. Koronun ilerisinde yer alan Capalle Portinari 1462 ila 1468 yıllarında Michelozzo tarafından inşa edilmiştir ve Rönesans mimarisinin en eski örneklerinden birini teşkil etmektedir. Sant’Eustorgio’nun yakınlarında erken Hıristiyanlık döneminden günümüze kalan bir başka kilise San Lorenzo Maggiore yer almaktadır. Rönesans dönemine ait kubbe 1574 yılında eklenmiş ancak Aziz Aquilinus şapelinde yer alan mozaikler dördüncü yüzyıldan kalmıştır. Kilisenin ön tarafında 16 adet Korint sütunundan oluşan kemer altı yer almakta ve Roma Mediolanum’dan günümüze kalan en büyük anıt olma özelliğini taşımaktadır.
Arkeoloji Müzesi
Önceleri Maggiore Manastırı olarak kullanılan, günümüzde müze olarak ziyaretçilere açılan yapı Milano tarihinin yanı sıra taş ve bronz heykellerin de yer aldığı İtalya’nın herhangi bir noktasında bulunmuş olan Yunan, Etrüsk ve Roma kalıntılarına da ev sahipliği yapmaktadır. Maximilian’ın 3. Yüzyıla ait bronz kafalı heykeli ve kıvrımlı kumaşlarla örtülmüş bir kadın heykeli göze çarpan en önemli eserler arasında yer almaktadır.
Bagatti Valsecchi Müzesi
19. yüzyılda yaşamış iki kardeş hayatlarını mobilyalar ve dekoratif sanat eserlerini biriktirmeye adamış ve böylece Rönesans sarayının içini orijinal görünümüyle muhafaza etmeyi amaçlamışlardır. O dönemi yansıtan odaları içeren bir evi keşfetmenin yanı sıra İngilizce tabelalar doğrultusunda koleksiyonu oluşturma süreçlerini de takip etmek mümkün olabilmektedir. Bir ev ortamında mobilyaları, kitapları, çocuk eşyalarını, halıları ve Rönesans dönemi ustalarına ait tabloları görebilmek ziyaretçilere muhteşem bir deneyim kazandırmaktadır.
Yorum Yok